Savaşta 22 film çeken Filistinli yönetmen mücadelesini İstanbul’da anlattı

Filistinli yönetmen Rashid Masharawi, bu yıl 15. yaşını “Yaşam Hakkı” temasıyla karşılayan Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nin jüri üyesi olarak İstanbul’a geldi.

Masharawi, mayıs ayında düzenlenen 77. Cannes Film Festivali’nde Gazze’nin sesini duyurmak için verdiği mücadele hakkında konuştu.

Masharawi, “From Ground Zero” projesinin 22 kısa film ve belgeselden oluştuğunu ve savaş koşullarında çekilen bu filmlerle medyanın tek taraflı bakışına karşı çıktığını vurgulayarak, “Bizim toplum olarak hayatımız 7 Ekim’de başlamadı. Bir tarihimiz, kültürümüz, kimliğimiz ve sinemamız var” dedi.

“ÖNCELİK FİLM YAPMAK DEĞİL, HAYATTA KALMAKTI”

“Filmlerin tamamı Gazze’deki savaş sırasında, son derece zorlu koşullar altında çekildi. Benim için çıkış noktası çok açıktı; anlatılmamış hikâyeleri ortaya çıkarmak istedim. Sadece kişisel öykülere odaklanmayı ve sanatsal açıdan gerçekten sinema yapmayı, yani mümkün olan en iyi filmleri üretmeyi amaçladım, elbette olağanüstü derecede zor koşullar altında. Çünkü birlikte çalıştığım insanlar için öncelik film yapmak değil, hayatta kalmaktı. Yiyecek, ilaç bulmak, güvenli bir yer aramak zorundaydılar. Sürekli sevdiklerini kaybeden insanlardı; ailelerinden, arkadaşlarından bahsediyorum. Çoğu kendi evini de kaybetmişti.

Toplam 20 film yaptığımızı düşünürseniz ve her filmde 5- 10 kişi çalıştığını hesaplarsak, savaş sırasında Gazze’de film üreten 100–200 kişilik bir ekipten söz ediyoruz. Bu yapım süreci dünyanın herhangi bir yerindeki film üretim süreçlerine hiç benzemiyordu. Çok sınırlı ekipmanlarımız vardı, profesyonel ses ve görüntü teknisyenlerine sahip değildik. Büyük bir bütçemiz yoktu. Zaten paranız olsa bile orada pek bir şeye çare olmuyor.

“SADECE BİRER SAYI OLMADIĞIMIZI ANLATMAMIZ GEREKİYORDU”

Evet, ekmeğe ihtiyacımız var ama hikâyelerimizi paylaşmaya ve savaşı durdurma çabasına katılmaya da ihtiyacımız var. Dünyaya, sadece birer sayı olmadığımızı anlatmamız gerekiyordu. Biz insanız; isimlerimiz, ailelerimiz, çocuklarımız, gözlerimiz var. Hayatı seviyoruz ve hikâyelerimiz var. Bu filmler aynı zamanda şunu söylüyor; bizim toplum olarak hayatımız 7 Ekim’de başlamadı. Bir tarihimiz var, bir kültürümüz var, bir kimliğimiz var ve bir sinemamız var.

“BİZ ANLATILMAMIŞ HİKÂYELERE YÖNELDİK”

Gazze’den, üstelik savaş sırasında çekilmiş filmler geldiğini duyduğunuz anda aklınıza hemen bombalamalar, şehitler, ambulanslar, duman, ağlayan insanlar geliyor. Biz bunların hepsini haberlere bıraktık. Bunlarla ilgilenmedik. Biz anlatılmamış hikâyelere yöneldik.

Bence bu proje pek çok insanı şaşırttı çünkü beklenmeyen konulara dokunuyor. Aynı zamanda savaşın ortasında yaşayan insanların günlük hayatındaki küçük ayrıntılara yaklaşmayı da sağlıyor. Burada önemli olan bizim Filistinli olmamız değil; bu her yerde, her toplumda geçerli olabilir. Çünkü çocuk her yerde çocuktur, kadın her yerde kadındır. Masum insanlar dünyanın her yerinde insanlık dışı durumlarla karşı karşıya kalıyor.

“GAZZE’DE İNSANLIĞI ÖLDÜRÜYORLAR”

Dünyada İsrail’in büyük bir kampanyası vardı; herkesin suçlu olduğunu, insanların kafalarını kestiğini, kadınlara tecavüz ettiğini söylüyorlardı. Bu süreç çok zaman alıyor çünkü hemen Amerika, İsrail’i para ve silah ile destekliyor; İngiltere, hatta Fransa… Herkes gidip ‘İsrail’in kendini savunma hakkı var’ diyor. Ama kimse bu projelerle veya başka insanların yaptığı projelerle ortaya çıkan tepkiyi, intikamı, insanlara yansıyan etkileri ele almıyor. Bu projeler, dışarıdaki insanların farkındalığını da etkiliyor. Onlar da bizim gibi insan.

Sadece Filistinlileri Gazze’de öldürmüyorlar; Gazze’de insanlığı öldürüyorlar. Dolayısıyla her insan, nerede olursa olsun, Gazze’de bir insan olarak kendini savunmalı. Bence bu, insanların farkındalığını değiştirdi. Bu yüzden görüyoruz ki, savaş iki yıl boyunca devam etse bile ikinci yıl daha fazla gösteri oluyor ve insanlar yorum yapmaya, konuşmaya, değişim talep etmeye, Filistin’i tanımaya, savaşı durdurmaya cesaret ediyor. Ama bu zaman alıyor. Ve süreç hâlâ devam ediyor.

“BAŞKA SEÇENEĞİMİZ YOK”

Daha önce de söylediğim gibi, kimse sinemayı işgal edemez. Hiç kimse rüyaları, düşünceleri, fikirleri, sevgiyi, duyguları, hisleri işgal edemez. Toprağı işgal edebilirler, yaptılar. Şehri yok edebilirler, yaptılar. Binlerce insanı öldürebilirler, yaptılar. Ama Filistinliler hâlâ orada. Hâlâ yaşıyoruz, hâlâ hayal kuruyoruz, hâlâ film yapıyoruz. Devam edeceğiz. Başka seçeneğimiz yok. Çünkü bu bir iş değil; iş yürümezse kapatıp ‘tamam, pes ettik’ diyebileceğimiz bir durum değil. Hayır, hayır, hayır. Bu bizim hayatımız. Sinema bizi koruyabilir, sadece mağdur ya da kahraman olarak değil; toplum olarak, kültüre ve sanata sahip insanlar olarak sunabilir, dediğiniz gibi.

“GAZZE’NİN CANNES’A GİTMESİ GEREKTİĞİNE KARAR VERDİM”

2024’te Cannes’da From Ground Zero filmini sinema salonu yerine çadırlarda göstermeyi tercih eden Masharawi, şöyle dedi:

Benim için hayal kırıklığı oldu; çünkü Cannes Film Festivali ve basın toplantısında, bu konuyla resmi olarak ilgilenmek istemediklerini açıkladılar. ‘Filistinlilerle ilgilenmiyoruz’ demediler, ancak bölgedeki politik durumla ilgilenmek istemediklerini söylediler. Üstelik bu yalnızca Gazze ile ilgiliydi. Bu benim için çok açıktı. Cannes’ın Gazze’ye gitmesini isterdim. Ama Cannes’ın Gazze’ye gitmek istemediğini öğrenince, ben de Gazze’nin Cannes’a gitmesi gerektiğine karar verdim.

Bu yüzden Cannes’da resmi olarak değil, Refah’taki gibi, Gazze’deki gibi kendi gösterimlerimiz, kendi sesimiz, kendi basın bültenimiz ve kendi ekibimizle oradaydım. Filmleri gerçekten gösteren, Gazze’den gelen yönetmenler Cannes Film Festivali’nde filmlerini sunuyordu. Çünkü Cannes organizasyonunun bizim var olup olmayacağımıza karar vermesini beklemiyordum. Biz ilgilenmek istiyorduk ve bu yüzden fikir şu oldu: ‘Cannes gitmek istemiyorsa, Gazze Cannes’a gidecek.’ Benim için bu, sürecin sonunda daha da özel bir anlam kazandı. Çünkü orada sadece Cannes için bir süs gibi bulunmuyorduk; basına ‘Bizde Filistinliler de var’ demek için gösteri yapmıyorduk. Hayır, biz Filistinliler olarak oradaydık. Filmleri, zamanı, mekânı ve her şeyi kendimiz seçtik. Bu benim için çok daha önemliydi.